Jüpiter retrosu sona eriyor

fe7b7498f4ca03646b4f0f4a5d1fd598.jpg

“Hiçbir ölümlü Zeus’un ne kurduğunu sezinleyip kestiremez. İnsan ne derece zekâsına mağrur olsa da Zeus ondan yüz kat üstündür”
Homeros, İLYADA

Yay burcu ilerleyişinde olan Jüpiter, Nisan ayından bu yana retro olarak hareket etmekte. Gezegenin yaklaşık 120 gün süren retrosu önümüzdeki 11 Ağustos Pazar günü sona erecek ve ileri hareket etmeye başlayacak.

Astrolojik olarak bir gezegenin düz (ileri) hareketinin ne anlama geldiğini tam olarak kavrayabilmenin en önemli kıstaslarından bir tanesi de retro hareket ederken ne ifade ediyor olduğunu iyi anlayabilmektir.

Jüpiter gezegenin ifade ettiği birçok kavram arasında aslında bu gezegen, gerçekte; bilinçli ya da bilinçsiz olarak kişinin -anlam yaratma güdüsünü- en üst oktavından temsil etmektedir.

Gezegenin ortaya çıkardığı tüm kişisel ve evrensel fonksiyonların ardında anlam yaratmak, anlam oluşturmak, anlamak, anlam aramak, anlam çıkarmak ile bağlantılı güdüsel davranışları ve bu davranışların getirisi olan sonuçları görürüz.

Düz hareketinde olan Jüpiter bir kuram halini alması gerekliliğine hüküm verdiği tüm yargılarını tanrısal gücü ile ortaya koymak ister ve tanrısal yargılar içinde tanrısal hükümler verme gücünü; güven, coşku ve yücelik ile ortaya koyar.

Retro hareketinde Jüpiter için anlam çok daha derinlerde ve çok daha köklerdedir. Zihnin uçsuz bucaksız diyarından dünyayı algılamak ve bu algının anahtar olacağı tanrısal yargı ve tanrısal hükümlere ilham aramak retro Jüpiter’in en derin sadıklığını sunduğu ruhunu, aslında ruhsal zihnini oluşturur.

Dilâra B. Efeoğlu

fe7b7498f4ca03646b4f0f4a5d1fd598.jpg

Mars, Pluto Kavuşumu

bc0d769e20dfc4f69bdabc2b4f1e9a2c (1).jpg

Ölüler diyarı, Yeraltı Tanrısı Hades (Pluto) ile Savaş Tanrısı Ares (Mars) gökyüzünde kavuşum yapmaktalar.
26 Nisan Perşembe günü Oğlak burcunun 21. derecesi içinde kesinleşecek olan kavuşumun güçlü etkisi Mars’ın, Pluto’nun enerji alanına girmesi ile birlikte artık oldukça etkin konumunda. Bu oluşmakta olan etki 26 Nisan Perşembe gününe değin fazlalaşan bir ivme çiziyor olacak.
Mars ile Pluto gezegenlerinin kavuşumu bu iki gezegenin fonksiyonlarının bir noktada birleştiğini ifade eder. Oluşan birleşim yüksek potansiyelli ve çok büyük çaplı bir güç demek.
Yeraltının tanrısı Hades (Pluto) yeryüzünün büyüklüğüne eşit olan yeraltı diyarına hükmeden ve tüm yeraltı hazinelerine sahip olan bir tanrı olarak yeryüzüne sadece bir kez, eşi olacak Persephone’yi kaçırmak için olduğu hali ile çıkar. Görünmezlik sağlayan miğferi ve yaşam ve ölüm taşıyan iki uçlu asası ile yeryüzünde onun yüzünü gören çok az kişi vardır. Verdiği sözden asla geri dönmeyişi ile tanınan Hades (Pluto) herkes tarafından korkunç ve insafsız olarak bilmektedir.
Mars, Pluto kavuşumu yüksek irade ve yüksek mücadele gücü getiren, kendini ve isteklerini ortaya koymaktan çekinmeyen bir yapıya işaret eder. Etkin olduğunda kişi yada olayların dilini okumaya çalıştığımızda; güç arayışı, amaç duygusu için aktif mücadele ve kontrolü kaybetme dürtüsünün altında yatan kontrolü ele geçirme dürtüsü ile karşılaşıyor olduğumuzu görebiliriz.

Gizli bir hazine halini almış, gömülü bir güç anlamı taşıyan görünüm, güç, kontrol, kazanma güdüsünün şekillendirmekte olduğu bir hareket anlayışı getirmekte.

Oluşan etki derin anlamda “transformasyon” “dönüşüm” barındırmakta olacak.

Ulaşmak istenilen hedefler üzerine yoğunlaşma arzu
Güç ve cesaret barındıran hareket anlayışı
Kararlı ve soğukkanlı yaklaşım
Kazanmaya, elde etmeye odaklanma
Azim, dayanıklılık ve irade gücü
Başkalaşıma izin verme,
demek olan kavuşumun açığa çıkarmakta olduğu etkiyi pozitifsel yaratımı ile kullanmak, açının taşıdığı dönüşüm enerjisini doğru yere doğru şekilde yönlendirebilmek ile mümkün.
Oluşan enerjisel gücü yıkıcı bir kuvvet haline getirmek, benmerkezci ve aşırılaşmış egosal davranışlar içine girmek, baskıcı, acımasız, manipüle edici, sınırlayıcı, şiddet içeren tutumlar sergilemek ise iki gezegenin oluşturduğu gücün düşük boyutlu algılanışının yol açabileceği yıkıcılık barındıran kullanımına yol açacaktır.

 

 

 

Chiron

60f4ce85fa328cf0507166aab70d1b44.jpg

Yaralarımızdır aslında bizi bilgeleştiren…

Her birimizin hayatında uzun zamandır ve belki de farkında olmaksızın taşıyor olduğumuz yaralarımız vardır. Gezegenimsi bir gök cismi olan Chiron, mitolojik ifadesinden de yola çıkarak anlaşılacak olduğu gibi, şifa bulmayı bekleyen yaralarımızı ve ancak kişinin şifa bekleyen bu yarası ile yüzleşerek onun iyileşmesini sağlayabileceği, dönüşümü kendinde gerçekleştirerek iyileştirebileceği bir yarayı temsil eder. Astrolojik haritalarımız, bizim bu yaralı kavramı ile temsil eden yönlerimiz ile karşılaşmamızı sağlar. Chiron, 17 Nisan Salı günü burç değiştiriyor ve Koç burcu ilerleyişine başlıyor. Uzunca bir süreyi, önümüzdeki yaklaşık 9 yılı bu burçta geçirecek olan Chiron hakkında onun mitolojik hikayesini hatırlamak bize esin kaynağı olabilir.

Chiron (Kiron)

Chiron (Kiron) öyküsü klasik Yunan mitolojisinden tasvir edilmiştir. Yarı insan-yarı at olan yaratıkların genel adı Centaur (Kentaur)dur. Bir centaur olarak doğan Kiron’un at şeklinde bir alt bedeni ve bacakları, insan gövdesi şeklinde üst bedeni ve kolları vardır.
Kiron, Kronos (Satürn) ile (peri) Philyra’nın oğludur. Kronos, Philyra ile, eşi Rhea’dan olan oğlu Zeus’u ararken karşılaşır. Philyra, Kronos’tan saklamak için kendini Ay’ın karanlık yüzüne çevirir. Ancak Philyra’nın kendisini tanınmaması için bir at’a dönüşen Kronos, Philyra’yı böylelikle kandırır ve bu birliktelikten bir oğulları olur. Bacakları ve bedeniyle bir at, gövde ve kollarıyla da bir insan şeklinde doğan Kiron’u gören Philyra dehşete düşer ve tanrılara kendisini bir ıhlamur ağacına çevirmeleri için yalvarır. Tanrılar onun bu dileğini yerine getirirler. Kiron terk edilmiştir ancak bir çoban tarafından bulunur ve Apollo’ya teslim edilir. Artık onun babası Apollo’dur ve kurtulmuştur ancak köklerinden kopmuştur, yaralıdır, annesi tarafından reddedilmiştir. Apollo ise Güneş Tanrısı olarak Kiron’un hem babası hem de öğretmeni olmuştur. Artemis’in kardeşi olan Apollo, müzik, kutsallık, şiir ve şifa tanrısıdır, erkekleri günahlarından arındırır, vahşi hayvanlardan ve hastalıklardan korur. Kiron onunla birlikte bilge bir erkek, bilge bir öğretmen, bilge bir şifacı ve bilge bir müzisyen olmayı öğrenir.
Bir gün öğrencilerinden biri olan Hercules ile birlikte bir av gezisindeyken, Hercules yanlışlıkla attığı zehirli oku Kiron’un bacağına isabet eder. Bacağından derin bir yara alan Kiron, aldığı yarayı iyileştirmeye çaba harcar fakat bir türlü yarasını iyileştirmeyi başaramaz. Yarasını iyileştirme çabaları içinde yaptığı her merhem onun değil bir başka kişinin derdine derman olmaktadır. Acılar içindedir ölmek ister ama tanrısal gücünden dolayı ölümü beklemekte onun için çare değildir çünkü o bir ölümsüzdür.
Bu olaylar esnasında , tanrılardan ateşi çalıp dünyaya getiren ve bu sayede insanoğlunun ısınabilmesi ve aydınlanabilmesini sağlayan Promete, Olimpos’ta, tanrılar kralı Zeus tarafından sonsuza dek bir kayaya zincirlenme cezasına çarptırılmıştır. Zeus’un görevlendirdiği bir akbaba, her gün Promete’nin ciğerlerini yemekte, , Promete büyük acılar çekmektedir. Zeus, Promete’yi ancak bir ölümsüzün onun yerini alması karşılığında serbest bırakacağını söyler. Bunu duyan Kiron kendi ölümsüzlüğünden vazgeçerek Promete’yi kurtarır ve artık bir ölümlü olmuştur.
Kiron böylelikle acılarından kurtulur. Kiron’un bir ölümlü olmayı seçmesi dönüşümünü seçtiğini temsil etmektedir. Kendin ile yüzleşmeyi kabul etmenin acıları dindirmenin şifasını taşıdığını anlatan bu mit, Kiron’un haritalarımızda yerleşimine göre bizlerinde hayatlarımızda hangi alan ve konularda yara almış olduğumuzu ve bu yaralarımız ile nasıl başa çıkacağımızı ve yaralarımızı şifalandırmanın kılavuzluğunu yapmaktadır. Eski Yunan’da eczacılığın kurucusu olarak gene mitolojik bir kişi olan Kiron kabul edilir.

Dilâra B. Efeoğlu

Faydalanılan kaynaklar, Yunan Mitolojisi, çeviri, Tahsin Kozanoğlu,

Mitoloji Sözlüğü, Azra Erhat

 

 

 

Aşk ve Güzellik Tanrıçası Aphrodite (Venüs)

tumblr_static_tumblr_static_8mgh1r072so4s84w00o8g4k04_640.jpg

Venüs, Terazi burcu yolculuğuna başlamışken, mitolojik efsanesinde Venüs’ü tanımak isteyebilirsiniz.

Aşk ve Güzellik Tanrıçası Aphrodite (Venüs)

Afrodit veya Aphrodite Yunan mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçası. Roma mitolojisindeki ismi Venüs’tür.
Venüs; aşk, güzellik, ilişkiler, uyum, tutku ve cinsel dürtünün doğasına ait bilgiler veren gezegen olarak astrolojik haritalarımız aracılığıyla, her birimizin hayat içerisinde bu doğaya ait olan güdülerimizin nasıllığını ifade eden göstergelerden biridir. Harita içerisinde yerleşimi ile Venüs, sevme ve sevilmeye karşı duyuyor olduğumuz arzunun nasıl bir karşılık ile tatmin bulacak oluşu ve bu tatmin duygusunu kendimize yansıtabilme kapasitemiz hakkında bilgi verici gezegen olarak çalışır.

Gök Tanrı Uranos’u (Uranüs) yenerek başa geçen Kronos’un (Satürn) mitolojik öyküsünden hatırlayacağımız şekilde, Kronos, kendi çocuklarını yerin en dibine hapseden Tanrı babası Uranus’u bir orak ile etkisiz hale getirmiş ve kendi ile birlikte diğer kardeşlerini de kurtarmıştır. Uranos’un hadım edilmesi ya da canının alınması ile geriye kalan bedeni parçalarının Tanrıça Gaia tarafından okyanus sularına atılması ile başlayan bir başka mitolojik efsane Aphrodite’nin (Afrodit) hikayesidir.
Yunan didaktik şiirinin babası olarak bilinen ünlü ozan Hesiodos “Theogonia” (Tanrıların Doğuşu) adlı eserinde bu tanrıçanın denizin köpüklü dalgalarından doğduğunu söyler ve Afrodit’in doğumunu dizelerinde şöyle anlatır;

“Dalgalı denize atar atmaz onları
Gittiler engine doğru uzun zaman.
Ak köpükler çıkıyordu tanrısal parçalardan,
Bir kız türeyiverdi, bu ak köpükten.
Önce kutsal Kythera’ya uğradı bu kız,
Oradan da denizle çevrili Kıbrıs’a gitti,
Orada karaya çıktı güzeller güzeli tanrıça,
Yürüdükçe yeşil çimenler fışkırıyordu
Narin ayaklarının bastığı yerden.
Aphrodite dediler ona tanrılar ve insanlar,
Bir köpükten doğmuş olduğu için”

Bu öykü Theogonia’daki en çarpıcı öykülerden biridir. Aynı zamanda tanrıçanın adının da bir açıklamasını sağlar. Aphros köpük anlamına geldiğine göre, Hesiodos’a göre Aphrodite’de köpükten doğma anlamına gelir.

Rüzgarları ile denizleri köpürten Batı rüzgarı tanrısı olan Zephyros böylece Afrodit’in doğmasını sağlar ve uzunca bir süre sedef bir midye kabuğu üzerinde Zephyros’un rüzgarları ile okyanus üzerinde dolaştırılan Afrodit, günlerden bir gün doğduğu yer olan bugün için Kıbrıs suları açıklarından Zephyros Antik şehri (Mersin) kıyılarına yaklaşır.
Uranos’un okyanus suları ile birleşmesinden doğan Afrodit, biz insanoğlunda yaratılışsal olarak yer alan Venüs’e ait aşk, sevgi gibi soyut kavramlar taşıyan temel prensiplerin kozmiksel ve bilinçaltından geliyor oluşunun bir anlatımı olsa gerek.
Kıyıya yaklaşan sedef midye kabuğu içerisinde ışıltılar saçıyor olan Afrodit’i doğanın ve zamanların Tanrıçaları olan Hora’lar karşılarlar ve güzeller güzeli kızı karaya çıkarırlar. Yürüdüğü yerlerde çimenlerin yeşerdiği, geçtiği yerlerde renk renk kokulu çiçeklerin açtığı köpüklerin kızı dedikleri Afrodit’in güzelliğine güzellik katarak taktıkları takılar ile süsleyen Hora’lar iki beyaz güvercin eşliğinde onu tanrılar ve ölümsüzler katına, Olympos’a götürürler. Birçok mitoloji kaynağı aşk tanrısı olan Eros’u Afrodit’in oğlu olarak kabul ediyor olsada Hesiodos’a göre Eros oğlu değil yanında onunla okyanus üzerinden beri yol alan ölümsüzlük sahibi bir tanrıdır.

Afrodit’in güzelliği karşısında büyülenen Olympos’taki tanrılar bu güzeli görünce hayranlıklarını gizleyemezler, Afrodit ise güzelliği ile sadece tanrıların değil insanlarında gönlünü fethetmiştir. İnsanların kalplerine sevgi ve aşk tohumları serpmekte onlara neşe ve sevinç vermektedir. Fakat diğer yandan kimi zaman bu neşe ve sevinç acıyada dönüşebilmektedir.

Sevgi, aşk ve güzelliğin tanrıçası Afrodit, Zeus’un oğlu olan Hephaistos ile evlenmiş fakat bu evliliğinde aradığı sürekliliği hiç bulamamıştır. Savaş tanrısı Ares (Mars) ile olan herkes tarafından bilinen ilişkisinden Afrodit ve Ares’in 3 çocukları olur. Doğan üç çocuk Phobos(Korku), Deimos(Dehşet), Harmonia(Uyum)’dır. Sevginin ve aşkın gezegeni Venüs ile ihtirasın, fiziksel gücün gezegeni Mars’ın birleşimi bu iki gezegene ait özelliklerin ilişkiler içerisinde uyuma ulaştırılma çabasının, karşıtlıkların denge içerisinde birleştirilme ilkesinin sembolik bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Bir bacağı topal olan ve en çirkin tanrı olarak bilinen Hephaistos ise tanrılar ve insanlar tarafından sevilen ve demircilik zanaatıyla uğraşan, zamanın ateş tanrısıdır. Hephaistos bir tuzak kurarak kendine ihanet ettiğini öğrendiği karısı Afrodit’i (Venüs) aşığı ile birlikte (Mars) kendi yapmış olduğu demir kafesin ağları içerisine hapseder ve ancak Tanrı Zeus’un isteği ile onları affederek kafesin dışına çıkmalarına izin verir. Hephaistos kendi sakatlığından sorumlu tuttuğu annesi Hera’yı da cezalandırmak için demir bir taht hediye etmiş, tahta oturması ile demir ağ içerisinde kalan Hera yine Zeus’un isteği ile ancak Hephaistos tarafından serbest bırakmıştır.
Çirkin ve topal olan Hephaistos ile Afrodit’in evliliği herbirimizin içinde varolan kendimize verdiğimiz değer anlayışını ifade eden bir sembolizmadır. Haritalarımızdaki Venüs’ün yerleşimi kişisel olarak kendimize karşı duyduğumuz sevgi ve kendimize karşı veriyor olduğumuz değer hakkında bilgi verici olarak çalışmaktadır.

Güzelliğine olan düşkünlüğü ile bilinen Afrodit düzenlenen bir düğünde en güzel seçilmiş olmasının baş döndürücü zevki ile onu en güzel olarak seçmiş olan Paris’in işine yarayacak bir yardım yaparak ünlü Truva Savaşı’nın çıkmasına yol açar. Zaman zaman kıskançlık ve öfke duyguları ile intikam alma peşine düşen Afrodit, Kıbrıs kralının karısının kızı Smyrna’nın kendinden daha güzel olduğunu ilan etmesi üzerine intikamını almak için Smyrna’yı kendi babasına aşık etmiş ve Kral’ın bunu öğrenmesi ile kızının başını kılıçla kesmesine sebep olmuştur. Burada yer alan mit’de Venüs’ün taşıdığı aşk ve güzellik anlayışının her zaman uyum ve denge taşıyor olmayan, aşırı sahiplenicilik ve tutku içeren yanı ile de karşılaşıyoruz.
Afrodit, kralın kızını ölümünden sonra myrra (sarı sakız) ağacına dönüştürür. Birkaç ay sonra ağacın içinden Adonis adı verilen bir çocuk çıkar. Çocuğun güzelliğinden etkilenen Afrodit onu alıp büyütmesi için Persephone’ ye emanet eder. Ama Persephone çocuğu geri vermek istemez. Aralarında çıkan tartışmaya tanrılar bir çözüm getirir ve Adonis’in 6 ay Afrodit’in 6 ay Persephone’nin yanında kalmasına karar verirler. Adonis, Persephone’nin yanına yeraltına indiğinde yaz biter, yeryüzünde kış başlar; yeryüzüne çıktığında toprakların bereketi tekrar gelir ve ilkbahar olur.

Kadın güzelliğinin ve estetiğin simgesi olan Afrodit (Venüs) bir çok sanatçıya ilham kaynağı olmuştur. Altın mücevherler onunla sembol bulur. Kuşlardan güvercin, ağaçlardan Mersin ağacı ve çiçeklerden gül onun simgeselliğini taşırlar.

Dilâra Başar Efeoğlu

Mitolojik hikaye için faydalanılan kaynak,
Bedrettin Cömert, Mitoloji ve İkonografi adlı eseri
Hesiodos’un Theogonia’sında Yakın Doğu Etkileşimi, Emre Ceren, İlayda Sanin
https://tr.wikipedia.org/wiki/Afrodit

Görsel: Venüs’ün Doğuşu, İtalyan ressam Sandro Botticelli’nin 1482–1486 yılları arasında tuval üzerine tempera ile çizdiği tablodur. Tabloda, Venüs’ün ergen bir kadın olarak denizden doğarak kıyıya çıkışı betimlenir. Vikipedi

Tanrı “RA” , İçimizdeki GÜNEŞ

9572330045_1a119df100_b - Copy.jpg

Tanrı “RA” , İçimizdeki GÜNEŞ

Dünya üzerindeki yaşamsal oluşuma ana enerji kaynağı olan Güneş, çok eski zamanlardan bu yana hayat veren kozmik bir ışın kaynağı olarak farkedilmiş, kutsallaştırılmış ve mitolojik semboller ile bedenlendirilmiştir.

Antik Mısır medeniyeti mitolojisinde bir şahin kafası ve kafasının üzerinde taşıdığı güneş diski ile canlandırılan Güneş tanrısı “RA” tüm diğer tanrı ve tanrıçaları kendinden yaratan tanrıydı. Tanrı RA, kendi kendini yaratmış olandı, yaratılmamış olan ve sonsuz ruhtu. Diğer tanrı ve tanrıçalar, Güneş tanrısı “RA” ya ait olan parçalardı, onun tarafından, ondan yaratılmışlardı ve tüm bu parçalar tanrı RA’ da bütünleşmekteydiler. Güneş’ e addedilen yaratılmamış olmanın ve yaratmanın ilahi gücü, Güneş’in sistemin odağında, ana kumandasında oluşunu ve hayat için gereken yaşamsal kaynağı sağlayan vazgeçilemez unsur oluşunun fark edilişi ile başlamaktaydı. Güneş’in, ruhun yaratıcılığını yansıtan enerjisini astroloji tarihsel geçmişinden günümüze kadar taşımaktadır.

Tanrı RA, evren henüz bir kaos halindeyken, her yer kopkoyu bir karanlık içindeyken ve ne yer, ne gök, ne insan bulunmazken kutsal tepeye yerleşmiş ve karanlığa karşı kendi nurunu yaratmıştı. Ra’nın ışınları ile aydınlanan evren, karanlık kaosundan kurtuldu. Ve tanrı Ra bedeninden ayırdığı parçalar ile diğer tanrı ve tanrıçaları yarattı. Böylece yer, gök ve insanlar varoldular. Bilimsel araştırmalar; bugün için Güneş sistemindeki diğer gezegenlerin meydana gelen bir patlama sonucunda oluştuğu teorisini geliştirmekte. Büyük patlama sonucunda Güneş’in etrafında oluşan geniş bir disksel alanın üzerinde Dünya’nın da dahil olduğu diğer gezegenler ve gökcisimlerinin oluşmuş olmasından bahsetmekte. Güneş’in cisimcikleri ile oluşmuş olan Güneş sistemi, Tanrı Ra’nın bedeninden oluşmuş diğer tanrı ve tanrıçalar, gezegenler ve gökcisimleri ile mistik bir benzerlik çizmekte.

Antik Mısırlılar, Tanrı Ra’nın yeryüzünde insanların yaşayabilmesi, nefes alabilmesi için 4 büyük rüzgarı oluşturmuş olduğuna ve Nil nehrinin taşmasını böylece sağladığına inanmaktaydılar. Mısır medeniyeti için hayati önem taşıyan Nil nehrinin taşması sonrasında çekilen sular geriye bereketli, verimli topraklar bırakmaktaydı. Güneş Tanrısı Ra’nın ilahi gücü karşısında Mısır firavunları kendilerini tanrı Ra’nın oğlu olarak ilan etmeye, onun soyundan geldiklerini söylemeye başladılar. Onun yüce makamına yakın olmak arzusu ile Güneş Tanrısı Ra için tapınaklar inşa etmekte ve artık Antik Mısır halkı tarafından tanrısal özellikler taşır olarak anılmaktaydılar.

Ra hayat bahşeden bir tanrıydı, yaşam veren ışıklarını adil ve cömert bir şekilde kimseyi ayırıma tabii tutmadan eşit bir şekilde dağıtır ve sonrasında batı ufkundan yeraltındaki yaşama geçerdi. RA, öğlen vakti güneşin tam tepede bulunduğu ve tüm haşmeti ile göründüğü zamanın adıydı. Sabah saatlerinde çocuk, öğlen saatlerinde olgun, akşam saatlerinde yaşlı olarak görülmekteydi. Batı ufkunun altı, burası ölüler diyarıydı. Güneş tanrısı RA, geceleri ölüler diyarına indiğinde yeryüzünü aydınlatması için yine kendinden bir parça ile Ay Tanrısı Thot’u yaratmıştı. Böylece gündüzlerin tanrısı Ra, gecelerin tanrısı Thot oldular.

Tanrı Ra’nın iki şafağı bulunmaktaydı. Biri her sabah doğu ufkunda beliren şafağı, bu şafak yaşayanlar içindi. Doğu şafağı, yeniden doğuşu, canlanmayı, dirilişi, bedenlenmeyi ifade etmekteydi. Diğer şafak batı şafağı, bu şafak ölüler diyarı içindi. Astroloji de doğu ufkunun yükselen (ASC) olarak tanımlanıyor ve batı ufkunun alçalan (DSC) olarak tanımlanıyor oluşunun sembolizmasının yaratılışını burada açıkça görmekteyiz. Batı ufkunun altı, burası ölüler diyarıydı. Ölüler diyarında gece boyunca yolculuk yapan tanrı Ra, kendisinin görevlendirdiği yeraltı tanrısı Osiris’in sorgusundan geçebilen ruhlar ile görüşebileceği katına çıkar, tekrar doğu ufkundan görünür ve yaşamı canlandırırdı. Tekrar doğuşun, yenilenişin, dirilişin sembolizmasını taşıyan bu mit ile antik Mısırlılar, nasıl yeryüzünde bir Nil nehri varsa , gökyüzünde de bir nil nehrinin var olduğunu ve tanrı RA’nın gemisi ile birlikte bu nehirde dolaşmakta olduğunu varsaymaktaydılar. Gece ve gündüzü oluşturan bu dolaşım ruhun yaşam, ölüm ve tekrar diriliş döngüsünü de ifade etmekteydi.

Tanrı RA ölülüler diyarına geçtiğinde onun ölülere yaşam bahşetmesini ve tekrar dirilişlerini sağlamasını engellemek isteyen karanlık güçler ile savaşmak zorunda kalıyor fakat her defasında bu karanlık güçleri yenmeyi başarıyordu. Ona en büyük zorlukları çıkaran dönüşümü simgeleyen Apopis yılanıydı. Bu büyük devasa yılan Tanrı RA’nın doğu ufkundan yükselmesini engellemeye çalışır fakat RA, her defasında Aposis’i yener ve doğu ufkundan yükselen ışınları ile birlikte gündüzü, kaçınılmaz dönüşümü, yeniden doğuşu başlatırdı.

“Kalpleri batıyı düşünmeyecek şekilde yaptım” deyişi ile Güneş Tanrısı RA, insanların batı ufkunun altını yani ölümü değil, doğu ufkunun üstünü, yeryüzünü düşünecek, varoluşsal özlerini, canlılık, yaşam sevgisi ve istek ile gerçekleştirecek olacaklarına işaret etmiş olmalı. Güneş tanrısının kendi yaratıcılığını gerçekleştirmesine izin verdiğimizde ve bizler herbirimiz kendi Güneş’imizin izlerini takip ettiğimizde içimizdeki Güneş tanrısının özümüzle bütünleşiyor olduğunu çok daha yakından hissedebiliriz.

Dilâra Başar Efeoğlu

Faydalanılan Kaynak: http://media.turuz.com/Turkologi/Tarix/2011/357-Misirlilarin_Dini_Inanc_Ve_Adetleri_(Milatdan_Onceki_Devirler)_(Hasan_Ergin)_(Ankara-2007).pdf

 

 

 

Güneş, Algol sabit yıldızı ile kavuşumda

big-itinerari-gallerie-e-musei-musei-capitolini

Güneş, Algol sabit yıldızı ile kavuşumda

Algol sabit yıldızı; tehlikeye açık, şiddet ve felâketlerle ilişkilendirilen, zararlı etkilere işaret edebilen bir yıldız olarak tanımlanmıştır. Bernadette Brady’e göre Algol, hem yıkıcı hem yapıcı olarak kullanılabilecek olan tutku ve ihtirasa işaret eder. Kişiyi karanlık yönleri ile karşılaşmaya zorlayan bu yıldızın etkisi yapıcı anlamda kullanılabildiğinde güç ve başarı getirici olur.

Perseus Takımyıldızında yerleşik bulunan Algol, mitolojide Medusa’nın kesik başı ile bedenlendirilir. Çoğu kaynakta Medusa, Yunan mitolojisinin saçları yılana dönüştürülmüş, ona bakan kişinin gözlerini taşa çevirdiğine inanılan, çirkin, korkutucu ve dişi bir canavar haline getirilmiş olan aslında güzeller güzeli bir rahibe Medusa’nın efsanesidir. Efsaneye göre; Su ve deniz tanrısı Poseion bu güzeller güzeli kıza aşık olmuş, tüm tanrıların hayran olduğu genç kızı tanrıça Athena’nın tapınağına kaçırmıştır. Kaçırılmasına karşı çıkmasına rağmen Poseion tarafından tapınakta tutulan Medusa, güzelliği ve Poiseion’un ona karşı duyduğu ilgisi ile tanrıça Athena’nın kıskançlık duygularını kabartmış ve Athena kendisine yapılan bu davranışı cezalandırmak adına genç kızın saçlarını yılana, bakışlarını ise ona bakan kişileri taşa çevirecek güçte bir hale getirmiştir. Athena bununla yetinmeyerek bir ölümlü olan Medusa’yı öldürmesi için Perseus’la işbirliği yapmış ve bir ölümlü Medusa ancak bir ölümlü olan Perseus tarafından başı kesilerek öldürülmüştür. Medusa’nın kesik başının Athena’ya sunulduğu ve Athena’nın ucuna kesik başı yerleştirdiği mızrağını, düşmanını yenen, büyük zaferler elde eden koruyucu güçte bir mızrak olarak taşıdığı söylenmektedir. Sonralarda Medusa’nın kesik başının koruyucu ve güç ifadesi, sütun ve duvarlarda, taşa çevirdiğine inanılan keskin gözleri ile direk temastan uzak durmak için yatık şekilde yerleştirilmiş olarak kullanılmıştır.

Dilâra B. Efeoğlu

basilica-cistern

 

son-medusa-yerebatan-sarnici-basilica-cistern-bazilika.jpg

Görsel’de, İstanbul’un Bizans döneminden kalma tarihi eseri Yerebatan Sarnıcı’nın kuzeybatı köşesinde bulunan iki Medusa tanrıçasının başı yer almaktadır

Venüs Terazi burcunda 30 Ağustos – 23 Eylül 2016

14233502_10210101633759988_1697574610_o

Venüs Terazi burcunda 30 Ağustos – 23 Eylül

Venüs Terazi burcunda yolculuğuna başlamışken Estemagazin dergisi için yazmış olduğum yazıyı sizlerle de paylaşmak istiyorum.

Kadın güzelliğinin ve estetiğin simgesi olan Afrodit (Venüs) birçok sanatçıya ilham kaynağı olmuştur.

Afrodit veya Aphrodite Yunan mitolojisinde aşk ve güzellik tanrıçası. Roma mitolojisindeki ismi Venüs’tür.
Venüs; aşk, güzellik, ilişkiler, uyum, tutku ve cinsel dürtünün doğasına ait bilgiler veren gezegen olarak astrolojik haritalarımız aracılığıyla, her birimizin hayat içerisinde bu doğaya ait olan güdülerimizin nasıllığını ifade eden göstergelerden biridir. Harita içerisinde yerleşimi ile Venüs, sevme ve sevilmeye karşı duyuyor olduğumuz arzunun nasıl bir karşılık ile tatmin bulacak oluşu ve bu tatmin duygusunu kendimize yansıtabilme kapasitemiz hakkında bilgi verici gezegen olarak çalışır.

Gök Tanrı Uranos’u (Uranüs) yenerek başa geçen Kronos’un (Satürn) mitolojik öyküsünden hatırlayacağımız şekilde, Kronos, kendi çocuklarını yerin en dibine hapseden Tanrı babası Uranus’u bir orak ile etkisiz hale getirmiş ve kendi ile birlikte diğer kardeşlerini de kurtarmıştı. Uranos’un hadım edilmesi ya da canının alınması ile geriye kalan bedeni parçalarının Tanrıça Gaia tarafından okyanus sularına atılması ile başlayan bir başka mitolojik efsane Aphrodite’nin (Afrodit) hikayesidir.

Yunan didaktik şiirinin babası olarak bilinen ünlü ozan Hesiodos “Theogonia” (Tanrıların Doğuşu) adlı eserinde bu tanrıçanın denizin köpüklü dalgalarından doğduğunu söyler ve Afrodit’in doğumunu dizelerinde şöyle anlatır;
“Dalgalı denize atar atmaz onları
Gittiler engine doğru uzun zaman.
Ak köpükler çıkıyordu tanrısal parçalardan,
Bir kız türeyiverdi, bu ak köpükten.
Önce kutsal Kythera’ya uğradı bu kız,
Oradan da denizle çevrili Kıbrıs’a gitti,
Orada karaya çıktı güzeller güzeli tanrıça,
Yürüdükçe yeşil çimenler fışkırıyordu
Narin ayaklarının bastığı yerden.
Aphrodite dediler ona tanrılar ve insanlar,
Bir köpükten doğmuş olduğu için”
Bu öykü Theogonia’daki en çarpıcı öykülerden biridir. Aynı zamanda tanrıçanın adının da bir açıklamasını sağlar. Aphros köpük anlamına geldiğine göre, Hesiodos’a göre Aphrodite’de köpükten doğma anlamına gelir.

Rüzgarları ile denizleri köpürten Batı rüzgarı tanrısı olan Zephyros böylece Afrodit’in doğmasını sağlar ve uzunca bir süre sedef bir midye kabuğu üzerinde Zephyros’un rüzgarları ile okyanus üzerinde dolaştırılan Afrodit, günlerden bir gün doğduğu yer olan bugün için Kıbrıs suları açıklarından Zephyros Antik şehri (Mersin) kıyılarına yaklaşır.
Uranos’un okyanus suları ile birleşmesinden doğan Afrodit, biz insanoğlunda yaratılışsal olarak yer alan Venüs’e ait aşk, sevgi gibi soyut kavramlar taşıyan temel prensiplerin kozmiksel ve bilinçaltından geliyor oluşunun bir anlatımı olsa gerek.
Kıyıya yaklaşan sedef midye kabuğu içerisinde ışıltılar saçıyor olan Afrodit’i doğanın ve zamanların Tanrıçaları olan Hora’lar karşılarlar ve güzeller güzeli kızı karaya çıkarırlar. Yürüdüğü yerlerde çimenlerin yeşerdiği, geçtiği yerlerde renk renk kokulu çiçeklerin açtığı köpüklerin kızı dedikleri Afrodit’in güzelliğine güzellik katarak taktıkları takılar ile süsleyen Hora’lar iki beyaz güvercin eşliğinde onu tanrılar ve ölümsüzler katına, Olympos’a götürürler. Birçok mitoloji kaynağı aşk tanrısı olan Eros’u Afrodit’in oğlu olarak kabul ediyor olsada Hesiodos’a göre Eros oğlu değil yanında onunla okyanus üzerinden beri yol alan ölümsüzlük sahibi bir tanrıdır.
Afrodit’in güzelliği karşısında büyülenen Olympos’taki tanrılar bu güzeli görünce hayranlıklarını gizleyemezler, Afrodit ise güzelliği ile sadece tanrıların değil insanlarında gönlünü fethetmiştir. İnsanların kalplerine sevgi ve aşk tohumları serpmekte onlara neşe ve sevinç vermektedir. Fakat diğer yandan kimi zaman bu neşe ve sevinç acıyada dönüşebilmektedir.

Sevgi, aşk ve güzelliğin tanrıçası Afrodit, Zeus’un oğlu olan Hephaistos ile evlenmiş fakat bu evliliğinde aradığı sürekliliği hiç bulamamıştır. Savaş tanrısı Ares (Mars) ile olan herkes tarafından bilinen ilişkisinden Afrodit ve Ares’in 3 çocukları olur. Doğan üç çocuk Phobos(Korku), Deimos(Dehşet), Harmonia(Uyum)’dır. Sevginin ve aşkın gezegeni Venüs ile ihtirasın, fiziksel gücün gezegeni Mars’ın birleşimi bu iki gezegene ait özelliklerin ilişkiler içerisinde uyuma ulaştırılma çabasının, karşıtlıkların denge içerisinde birleştirilme ilkesinin sembolik bir yansıması olarak karşımıza çıkar. Bir bacağı topal olan ve en çirkin tanrı olarak bilinen Hephaistos ise tanrılar ve insanlar tarafından sevilen ve demircilik zanaatıyla uğraşan, zamanın ateş tanrısıdır. Hephaistos bir tuzak kurarak kendine ihanet ettiğini öğrendiği karısı Afrodit’i (Venüs) aşığı ile birlikte (Mars) kendi yapmış olduğu demir kafesin ağları içerisine hapseder ve ancak Tanrı Zeus’un isteği ile onları affederek kafesin dışına çıkmalarına izin verir. Hephaistos kendi sakatlığından sorumlu tuttuğu annesi Hera’yı da cezalandırmak için demir bir taht hediye etmiş, tahta oturması ile demir ağ içerisinde kalan Hera yine Zeus’un isteği ile ancak Hephaistos tarafından serbest bırakmıştır.

Çirkin ve topal olan Hephaistos ile Afrodit’in evliliği herbirimizin içinde varolan kendimize verdiğimiz değer anlayışını ifade eden bir sembolizmadır. Haritalarımızdaki Venüs’ün yerleşimi kişisel olarak kendimize karşı duyduğumuz sevgi ve kendimize karşı veriyor olduğumuz değer hakkında bilgi verici olarak çalışmaktadır.
Güzelliğine olan düşkünlüğü ile bilinen Afrodit düzenlenen bir düğünde en güzel seçilmiş olmasının baş döndürücü zevki ile onu en güzel olarak seçmiş olan Paris’in işine yarayacak bir yardım yaparak ünlü Truva Savaşı’nın çıkmasına yol açar.

Zaman zaman kıskançlık ve öfke duyguları ile intikam alma peşine düşen Afrodit, Kıbrıs kralının karısının kızı Smyrna’nın kendinden daha güzel olduğunu ilan etmesi üzerine intikamını almak için Smyrna’yı kendi babasına aşık etmiş ve Kral’ın bunu öğrenmesi ile kızının başını kılıçla kesmesine sebep olmuştur.

Burada yer alan mit’de Venüs’ün taşıdığı aşk ve güzellik anlayışının her zaman uyum ve denge taşıyor olmayan, aşırı sahiplenicilik ve tutku içeren yanı ile de karşılaşıyoruz.

Afrodit, kralın kızını ölümünden sonra myrra (sarı sakız) ağacına dönüştürür. Birkaç ay sonra ağacın içinden Adonis adı verilen bir çocuk çıkar. Çocuğun güzelliğinden etkilenen Afrodit onu alıp büyütmesi için Persephone’ ye emanet eder. Ama Persephone çocuğu geri vermek istemez. Aralarında çıkan tartışmaya tanrılar bir çözüm getirir ve Adonis’in 6 ay Afrodit’in 6 ay Persephone’nin yanında kalmasına karar verirler. Adonis, Persephone’nin yanına yeraltına indiğinde yaz biter, yeryüzünde kış başlar; yeryüzüne çıktığında toprakların bereketi tekrar gelir ve ilkbahar olur.

Venüs içinde bulunduğumuz Eylül ayının oldukça geniş bir zaman diliminde Terazi burcunda transfer ediyor olacak. Venüs yöneticiliğini yapıyor olduğu bu burçta kendine ait özellikleri doğasına uygun olarak sergileyecektir. Aşk, sevgi ve birlikteliklere çekiliyor olma, uyum ve denge arayışı ile evlilik ve ilişkilerde yaşanacak olumlu gelişmeler Venüs’ün Eylül ay’ı içindeki transferinin getirisi olacaktır. Güzellik ve estetik anlayışının öne çıkışı, sanatsal ve estetiksel zevklere yönelme yine bu ay içinde yaşayacak olduğumuz olumlu gelişmelerden. Eylül ay’ının son 5 günü ve devam eden 18 Ekim’e değin süreçte hırs, derinlik ve tutku taşıyan enerjilerin daha fazla hakim oluşu gerek aşk, sevgi ve güzellik anlayışında gerek ilişkiler üzerinde derinlik, yoğunluk arayışı ile gelen aşırıya kaçan beklentilere, abartılı isteklere girmeye sebep olabilir.

Kadın güzelliğinin ve estetiğin simgesi olan Afrodit (Venüs) birçok sanatçıya ilham kaynağı olmuştur. Altın mücevherler onunla sembol bulur. Kuşlardan güvercin, ağaçlardan Mersin ağacı ve çiçeklerden gül onun simgeselliğini taşırlar.

Sevgi ile…

Dilâra Başar Efeoğlu

Mitolojik hikaye için faydalanılan kaynak,
Bedrettin Cömert, Mitoloji ve İkonografi adlı eseri
Hesiodos’un Theogonia’sında Yakın Doğu Etkileşimi, Emre Ceren, İlayda Sanin
https://tr.wikipedia.org/wiki/Afrodit

Aslan Takımyıldızı Mitoloji Kahramanı Herakles,

 

a20dff1ae3b6404a57dba5d65d6a02aa

Aslan Takımyıldızı mitoloji kahramanı Herakles,
Yunan Mitolojisi’nde Herakles, Roma Mitolojisi’nde Herkül daha doğduğu günden itibaren tanrısal bir kuvvete sahiptir.
Astrolojik sembolizmde, kendi egemenliğini sağlamak, gücünü sergilemek ve yönetmek amacı taşıyarak yeryüzüne gelmiş olmanın arketipsel efsanevi kahramanı olan Herakles’in Aslan takımyıldızı ile özdeşleştirilmiş olan mitolojik öyküsünde, Herakles (Herkül) ölümlü bir prenses olan Alkmene ile Yunan mitolojisinin en güçlü ve önemli tanrılarından biri olan Zeus’un oğludur.
Herakles’in, kendi eşi Zeus’un oğlu olduğunu anlayan Hera kıskançlık ile Alkmene’nin iki çocuğunu da öldürmeye karar verir. Birbirine yakın zamanda doğmuş olan iki bebekten hangisinin Zeus’a ait olduğunu anlamak isteyen Hera, iki bebeğin odasına iki yılan gönderir, efsaneye göre babası gibi tanrısal güçlere sahip olan Herakles (Herkül) iki yılanı da öldürür ve böylece Zeus’un oğlu olduğunu anlayan Hera, tüm yaşamı boyunca Herakles’i yok etmeye çalışır.
Herakles, günün birinde Hera’nın kıskançlık ve intikam duyguları ile hazırladığı bir büyünün etkisine girerek kendi çocuklarının ölümüne sebep olur ve zamanın kralı Eurystheus’un belirleyeceği on iki görevi yerine getirmek ile cezalandırılır.

Bu 12 görev şunlardır :
Nemean arslanı’nı yenmek (efsaneye göre aslanın postu sadece kendi pençesiyle kesilebilir). Nemea aslanı; Argolis Bölgesinde Nema adındaki vadide yaşayan ve etrafa dehşet saçan bir aslanın adıdır. Aslan ile ilk karşılaştığında Herkül, önce bir odun daha sonra ok ve yay ve en son olarak da bronz bir kılıç ile hayvanı öldürmeye çalışsa da başarılı olamamış, daha sonra aslan ile saatlerce güreştikten sonra kolları ile boğarak öldürmeyi başarmıştır. Saatler boyunca uğraşmasına rağmen, aslanın postunu yüzemeyen Herkül’ün imdadına, yaşlı bir kadın kılığına bürünen Athena yetişir ve Herkül’e bu postu yüzmek için en iyi aletin aslanın kendi pençeleri olduğunu anlatır. Bu küçük ilahi yardım ile ilk görevini başarı ile bitiren Herkül, Nemea Aslanın her türlü kesici silaha karşı olan postunu daha sonra kendisi için bir zırh gibi kuşanarak diğer görevlerini gerçekleştirirken kullanmıştır.

Lerna gölündeki Hydra’yı öldürmek.

Artemis’in kutsal hayvanlarından Kyreneia Geyiğini yakalamak.

Erymanthian dağında yaşayan büyük yaban domuzunu ağla tutmak.

Augias’ın ahırlarını bir günde temizlemek. Herakles bu görevi iki büyük ırmağın yataklarını değiştirip ahırlardan geçirmeyi başararak tamamlamış.

Stymphalos’da yaşayan ve o bölgedeki insanların rahatını kaçıran Stymphalian Kuşları Athena’nın yardımıyla kovmak.

Girit’e gidip Poseidon’un Minos’a verdiği azgın Girit Boğası’nı getirmek.

Troya kralı Diomedes’in emrine girip troya halkına eziyet çektrien , Hellospontos Boğazı’nda yaşayan deniz canavarını öldürerek Troya halkını beladan kurtarmış ancak Diomedes’in ona, azarlayıcı tutumu karşısında cezalandırıp öldürmüş ve Troya’nın yanması için lanetler savurmuştur.

Amazonlar kraliçesi Hippolyta’dan kemerini almak. Kemeri almak için kraliçe ile anlaşmış, ancak Hera’nın kışkırtmasıyla Amazonlar, Herakles’e saldırmış, Herakles de kraliçeyi öldürmek zorunda kalmıştır.

Okeanos’un bir adasında bulunan 3 gövdeli dev Geryoneus’un sığırlarını çalmak.

Hesperidler’in (Yunan mitolojisi perileri) altın elmalarını getirmek. Elmaları almak için altın elma ağacını koruyan kızları ve daha da önemlisi onların ejderini geçmesi gerekiyordu. Bunun için Herakles altın elmaların koruyucusu olan kızların babası Atlas’a gider ama o da biraz uyanık davranarak Herakles’le bir anlaşma yapar gibi görünerek kandırmaya çalışır. Taşıdığı gökkubbeyi Herakles’in sırtına yüklemeye çalışan Atlas başarılı olamaz, Herakles bu görevi de yerine getirir.

Hades’in ölüler ülkesini koruyan Kerberos adlı köpeği yeryüzüne çıkarmak.

Kendisine verilen 12 görevide yerine getiren Herakles, fiziksel gücünü ve sahip olduğu güçlü karakterini ispatlamış, tanrıların övgüsünü kazanmıştır.

Olimpiyat oyunlarının kurucusu Herakles

Mitolojik bir söylenceye göre Herakles (Herkül) olimpiyat oyunlarının başlangıcını sağlayan efsanevi kişilik olmuştur. Tanrılara yardım etmek için girdiği savaşlarda başarı gösteren Herakles, bu savaşlar sırasında Olimpia’da Tanrılara sunulan oyunların başlangıcını oluşturmuş ve bu oyunların dört yılda bir tekrarlanmasını istemiştir.
Bütün dünyada antik olimpiyat oyunlarını simgelemekte kullanılan disk atan atlet heykelleri Herkül ile özdeşleştirilir.

Yarı tanrı yarı insan olan Herakles, ırmak tanrısı Deianeira ile evlenir. Kıskanç bir kadın olan Deianeira bir gün kendisini bırakmak isteyen Herakles’in ölümüne sebep olabilmesi için zehirli kan ile ıslattığı bir gömleği Herakles’e verir ve bu gömleği giyen Herakles acı ile kıvranmaya başlar. Acılarından kurtulmak için kendini ateşe veren Herakles’in ölümüne başta Zeus olmak üzere tüm tanrılar çok üzülür, Herakles’e, Zeus tarafından ölümsüzlük verilerek Olympos’ a tanrılar katına alınır.

Dilâra Başar Efeoğlu

Faydalanılan kaynaklar;
Yasemin Örs, Takımyıldızların Mitolojik Öyküleri
https://tr.wikipedia.org/wiki/Herakles
Antik Yunanda Mitoloji Masallar ve Söylenceler, (Çev. Z. Zühre İlkgelen)

HERMES (MERKÜR)

” Kimsin” diye sordum. “Ben yolu gösteren yüce zihinim. Tek
tanrı olan Aton’un aklıyım. Seninle her yerde ve her zaman
birlikteyim. İsteklerinden haberim var. Sorularını açıkça
bildirirsen yanıtlarını alacaksın” dedi ”
“Beni Aton’un bilgisiyle donat ve hakikati göster” diye
yalvardım. Bir anda görüntüm değişti ve nurlu bir aşk
bağıyla bütünleşmiş sonsuzluk belirdi.
Hermetica
Aton: Tanrı (Antik Mısır)

hermes

 

HERMES (MERKÜR)
Adını Roma mitolojisinden alan ve Güneş sisteminde, Güneş’e en yakın hareket eden gezegen olan Merkür, Yunan Mitolojisine göre “Hermes Trimegustus” olarak adlandırılır. Hermes Trimegustus Yunan dilinde “Üç kere kutsanmış Hermes” anlamına gelmektedir.
Antik Yunan Mitolojisinde Hermes’in M.Ö. 1100 dolaylarında yaşamış olduğundan bahsedilir. Yunan Mitolojisine göre Hermes (Merkür), Tanrı Zeus ve Maia’nın oğludur. Zeus “Tanrıların ve İnsanların Babası ” diye adlandırılan Yunan mitolojisinin en güçlü ve en önemli tanrılarından biridir. Zeus adı Roma mitolojisinde Jüpiter olarak geçer.
Üstün nitelikler ile doğan Hermes, efsaneye göre daha bir günlükken ayağa kalkar, kaplumbağ kabuğundan yaptığı lir ile Tanrı Zeus ve müziğin, sanatın, tıbbın, ışığın ve kehanetin Tanrısı Apollon’u büyüler. Mitolojik efsaneye göre Tanrı Apollon tarafından Hermes’e verildiği söylenen, bugün tıbbın evrensel sembolü olarak kullanılan, ölüm-yaşam, sonsuzluk ,bilgelik ve 4 temel elementi ifade eden “Caduceus” (Kadüse) adı verilen asâsı ile bilinen ve rüzgarların tanrısı olarakta adlandırılan Hermes, Tanrıların elçisi olma ünvanıyla yer altı ve yer üstü arasında habercilik yapar, ölülerin ruhlarını yeraltına götürür, onlara kılavuzluk yapma görevini alır, yeryüzünde yolunu şaşıran yolculara rehberlik eder.
Benzer şekilde Antik Roma’da Hermes, “Mercure Trismegistus” olarak anılmıştır. Yazının yanı sıra, müzik, astroloji, ölçü ve tartıların keşfi de ona dayandırılmıştır. Hermes mitolojistlerce eril öğenin temsilcisi olarak kabul edilir.
Astrolojide rasyonel aklın sembolü olan Merkür, Yunan mitolojisinden Hermes adını alan efsanevi şahsiyet, Eski Mısır tarihi, Musevilik ve İslamiyet dinlerinde de kendini gösterir. Bazı kaynaklara göre yaklaşık M.Ö 3000 yıllarında Eski Mısır inançlarında “Thoth” olarak yer alan kişidir.
Eski Mısır kadim bilgilerine göre Mısırda yaşamış olan bilgelik Tanrısı Thoth, bazı düşünürlere göre ise islami kaynaklarda I. Kenan ya da Sirus olarakta adı geçen İdris peygamber olduğu kanaati varolmaktadır.
Platon’un bazı eserlerinde aritmetiğin, cebirin, geometrinin, yazının ve başka ilimlerin kurucusu olarak bir Mısır ilahî kişisi olan “Theuth”tan bahsettiği görülürki bu durum tarihçilerce Antik Yunan öğretilerinin Eski Mısır kökenli olduğuna bir kanıt olarak yorumlanır.
Eski Mısırlılara ait kaynaklarda “Thoth”, “Tahuti”, “Thech”, “Tat” gibi isimlendirilen kelime “Mürşid” veya “Öğretmen” anlamlarına gelmekteydi. Mısırlıların bu ismi “Aa Aa Tehuti” şeklinde telaffuz ettikleri söylenir ki buradaki “Aa Aa”; “Üç kere büyük” anlamına gelir.
Antik Mısır mitolojisinde Thoth, tanrı Osiris’in katibi olarak bilinir. Osiris, ölümlerden ve insanlığın geleceğinden sorumlu Nil Deltası’nın tanrısıdır. Osiris, öte âlemin, ölüm ötesinin, yargılamanın ve yeniden doğuşun tanrısıdır.
Thoth, yazının ve yazıya dayalı bütün bilim ve sanatların mucidi olarak kabul edilir. Bu bilim ve sanatlar, simya, tıp, astroloji ve kehanet gibi mabetlerde icra edilen bilim ve sanatlardır. Tanrı Thoth, zamanla ilahlık basamaklarında ilerlemiş ve mitolojiye göre dünya onun sesinden yaratılmıştır. Çünkü Thoth ses ve sözün etkileme gücüne sahiptir.
Musevilikte, Tevrat’ta ise Yared’in oğlu Hanok olarak bilinir. İbrani inançlarında Hermes ile özdeşleştirilen Enoch (Enoş) sözcüklerinin birleşmesinden meydana gelir ve hem aydınlatıcı hem öğretici hem de insanoğlu anlamını taşır.
Hermetizm Arap-İslam kaynaklarında yaygın olarak “hikmet üçgeni” olarak bilinir. Hermes İslamiyet’te İdris Peygamber olarak kendini gösterir. İnanışa göre Hz. Adem ile Hz. Nuh arasında yaşamış ve söylenceye göre ölmemiş sonsuza değin Tanrı ile beraber yaşayabilmesi için yüksek bir makama alınmıştır, yüce bir makama yükseltilmesi ve çıktığı yerin Güneş Feleği olması Hermes’in evrensel kimliğindeki ortak noktalardan biridir. İdris peygamber; dikiş dikmeyi, terziliği, yazıyı, astrolojiyi, sanatı, tıp ve simya’yı öğreten ilk kişi olarak kabul görür.
Hermes’in varlığı, kimliği, kim olduğu konusundaki başka bir kuram daha bulunmaktadır. Bu kurama göre aslında Hermes diye tek bir kişi yoktur. Hermes bir kişiden, varlıktan yani bir ad olmaktan çok bir sıfattır. Sırlı bilimlerde yetkinleşmiş, otorite olabilmiş kişilere verilen ortak bir unvandır. Öyle ki Eski Mısır tarihi boyunca hermetik kurumların önderi olan birçok kişinin hep “Hermes” adı ile anıldığı söylenegelmiştir. Eski Mısır’da Hermes’in ardından kurulmuş olan öğreti sistemine Hermetizm denildiği gibi daha sonraki devirlerde benzer öğretilerin verildiği benzer amaç ve yolların izlendiği tüm ezoterik nitelikteki ekollerin çalışma sistemlerine de aynı isim verilmiştir.
Dilâra Başar Efeoğlu
Faydalanılan kaynaklar;
http://www.historicalsense.com/Archive/Hermetizm.htm
http://www.hermetics.org/hermetik.html

APHRODITE (AFRODİT) VENÜS MİTOLOJİSİ

APHRODITE (AFRODİT)
VENÜS MİTOLOJİSİ

40b25f7eaec57a036357c7e119588be6 (1)

Aşk ve güzellik tanrıçası Afrodit’in doğuşu ile ilgili Yunan Mitolojisi’nde iki kaynağa yer verilmektedir. Bunlardan ilki Antik Çağ’da yaşamış, İlyada ve Odysseia destanlarının derleyicisi, Yunan mitolojisi kaynaklarının en kuvvetli bilgilerini veren İyonyalı ozan Homeros’un anlatımlarında görülen Okeanos’un kızı olan Dione ile “Tanrıların ve İnsanların Tanrısı” Zeus’un kızı olduğu şeklindedir.
İkinci bir anlatım ise; yine M.Ö. 8.yy.da yaşamış olan, Yunan mitolojisinde Homeros’tan sonra ikinci en büyük kaynak kişisi Hesiodos’a aittir. Hesiodosa göre Afrodit, kendi çocuklarının yerine geçmesini önlemek için onları yutan Gök Tanrısı Uranos’un, oğlu Kronos (Satürn) tarafından bir orak ile hadım edilip denize saçılan parçalarının deniz köpükleri ile birleşmesinden doğmuş olduğudur.
Aphros Yunanca köpük demektir. Aphrodite köpüklerden doğan anlamına gelmektedir. Roma mitolojisinde Aphrodite, Venüs ismi ile anılmaktadır.

Afrodit’in doğumunu Hesiodos’un şu dizeleri ile anlatmaktadır;
“Dalgalı denize atar atmaz onları
Gittiler engine doğru uzun zaman.
Ak köpükler çıkıyordu tanrısal parçalardan,
Bir kız türeyiverdi, bu ak köpükten.
Önce kutsal Kythera’ya uğradı bu kız,
Oradan da denizle çevrili Kıbrıs’a gitti
Orada karaya çıktı güzeller güzeli tanrıça,
Yürüdükçe yeşil çimenler fışkırıyordu
Narin ayaklarının bastığı yerden.
Aphrodite dediler ona tanrılar ve insanlar,
Bir köpükten doğmuş olduğu için”

Batı rüzgarı tanrısı olan Zephyros (Kıbrıs) birgün kıyıda rüzgarlarıyla denizi köpüklendirerek Afrodit’in doğumunu sağlamıştır. Afrodit doğunca Zephyros onu geriye denize itmiş, Afrodit uzun sürelerce sedef bir deniz kabuğu üzerinde okyanusları gezmiş ve sonunda doğduğu yere Kıbrıs’a geri gelmiştir.
Afrodit’i zamanın tanrıçaları olan Horalar karşılamışlar onu süsleyip giydirmiş, bastığı yerde renk renk çiçekler açan, güzeller güzeli Afrodit’i Olympos’a çıkarmışlar. O günden sonra Afrodit güzellik ve aşk tanrıçası olarak Olymposta diğer tanrı ve tanrıçalarla birlikte yaşamaya başlamış, tanrıların ve insanların sevgisine, hayranlığına sahip olmuştur. Afrodit tüm tabiata sözünü geçirebilen, rüzgarları dindirip, çiçekleri canlandırabilen güce sahipti.
Sevginin, güzelliğin, üretkenliğin, birlikteliklerin, uyumun, arzuların temsili Afrodit’e, Homeros şiirlerinde Altın Afrodit diyerek hitap etmektedir. Altın sıfatı ile anılmayı buradan alan Afrodit bu sıfatın yanı sıra gönül alıcı, gülen yüzlü, güzelliğin ışığı sıfatlarını içeren şiirler ile de anılmış , Mersin ağacı (Myrtus) ile çiçeklerden gül’ün, barışın, sevginin, birlikteliklerin sembolü olarak da kuşlardan güvercin ile temsil edilmiştir.
Dilâra Başar Efeoğlu
derlemede faydalanılan kaynaklar;
http://www.theoi.com/
http://www.mitoloji.in/
https://tr.wikipedia.org/wiki/Afrodit
http://mitolojikyunan

Fotoğraf; Aphrodite mermer büstü MS 2. y.y. dolaylarından kalma eser, Chicago Sanat Enstitüsünde bulunmaktadır.

Koç Burcu Mitolojisi

Koç Burcu, Aries
Koç takımyıldızına adını veren mitolojik hikaye Altın Postlu Koç öyküsünden gelmekte.
Mitolojide Koç takımyıldızı, Yunan mitolojisinde geçen “Jason ve Altın Post Peşinde” adlı ünlü bir hikaye ile bağlantılıdır. Hikaye parçalanmış bir ailenin mutsuz çocukları ile başlar.
Phrixus ve kız kardeşi Helle, Boeotia kralı Athamas ve eşi Nephele’nin çocuklarıdır.
Ne var ki bu aile kraliçenin ölümüyle sarsılır. Daha sonra kral Athamas, Thebe kralı
Cadmus’un kızı Ino ile ikinci evliliğini yapar. Ancak Ino çocuklara tahammül edemez ve onlara bir tuzak kurar.

kozmos

Önce Boeotia tarlalarına zararlı bir madde dökerek ürünlerin zarar görmesini sağlar.
Kral ürünlerin zarar görmesinin nedenini ve ürünlerin nasıl kurtulacağını tanrılara
sordurmak üzere baş danışmanlarını Delphi’ye yollar. Bu arada kraliçe Ino danışmanlara
rüşvet vererek ‘çocukların kurban edilmesi’ yanıtını krala götürmesini sağlar. Tüm rahipler çocukların kurban edilmesi konusunda ısrar etmeye başlar. Kral çocuklarını kurban etmek için yakınlarda bulunan bir dağa götürür.

Bu arada olan biten her şeyi öz anneleri Nephele cennetten seyretmektedir. Tanrılardan (Bazı hikayelerde bu tanrının Hermes olduğu anlatılmaktadır) çocuklarını koruması için altın bir post yollamalarını diler. Kral tam çocuklarını kurban etmeye hazırlanırken “Altın Postlu Koç” (Aries) çocukları almaya gelir. Çocuklar koçun sırtına binerler. Koç onları uçarak Asya’ya doğru götürür. Ne yazık ki bugünkü Çanakkale boğazı üzerinde küçük Helle dengesini kaybedip, koçun üzerinden aşağı düşer. Bu yüzden, Yunan mitolojisinde Çanakkale boğazına ‘Hellespont’ denir. Bazı hikayelerde Helle boğaza düştükten sonra, deniz tanrısı Poseidon tarafından kurtarıldığı, Poseidon’un Helle’ye aşık olduğu ve onunla evlendiği anlatılır.
Kardeşini kaybeden Phrixus, herşeye rağmen yoluna devam eder. Koç onu Caucausus dağlarında Colchis (Kuzeydoğu Karadeniz bölgesi, Gürcistan) denen yere bırakır. Phrixus minnettarlığını göstermek için onu kaçıran koçu Zeus’a kurban eder. Koçun altın postunu kutsal meşe ağacına asar. Altın Post, ağacı saran ve hiç uyumayan dev bir yılan tarafından (Serpent) korunur. Bu nedenle Zeus Koç’u gökyüzüne çıkarmıştır. Öykü aşağıdaki şekilde devam etmektedir;
Zeus’a kurban edilen koçun postunun, Phriuxus tarafından Colchis kralı Aietes’e verildiği de rivayet edilir. Kral Aietes bu eşsiz postu savaş tanrısı Ares’e adanan bir korulukta saklar.
Hikayenin bu kısmında kendilerine ‘Argonaunt’lar’ diyen ve altın postu arayan bir grup cesur, güçlü denizci ile liderleri Jason (İason) devreye girer. Çağının en büyük destansal masallarından biri olan Argonaunt’lar masalını bize tüm olarak Rodos’lu Apollonios anlatır. İ.Ö.3. yüzyılda yaşayan Apollonios ünlü bir mitos yazarıdır. Adı “hızlı” anlamına gelen Argo gemisi Karadeniz’in Colchis (Gürcistan) ülkesinde Altın Postu aramaya giden kahramanlar için yapılmış ellibeş kürekli bir gemiymiş. Geminin seferin nedeni ilginçtir. İolkos kralı Aison tahtını üvey kardeşi Pelias’a kaptırır. Aison’un oğlu Jason delikanlılık çağına gelince Pelias’ın karşısına çıkıp tahtı geri ister. Pelias ondan kurtulmak için önce Colchis’e gidip, Phrixus’un orada bıraktığı altın postu getirmesini buyurur. Jason altın postu kral Aites’den almak için bu sefere çıkmak zorunda kalır. Yunanistan’da ne kadar gözü pek, atılgan, yiğit varsa hepsini toplar. Yolculuk sırasında meydana gelen birçok olaydan sonra Argonaunt’lar, altın postu geri istemek için kral Aietes’in karşısına çıkarlar. O sırada kralın kızı Medeia, Jason’u görür. Delicesine bir aşkla ona tutulur. Güçlü bir büyücü olan Medeia bundan böyle Argonaunt’ların ve Jason’un bütün işlerini eline alır. İstediği koşulları yerine getiremeyeceğini düşündüğünden Kral Aietes görünüşte altın postu vermeye razıdır. Ama önce Jason’un bir ejderi öldürmesini, ateş püsküren tunç ayaklı iki boğayı boyunduruğa koşmasını ister. İstekleri bu kadarla kalmaz. Boyunduruğa koştuğu iki boğa ile ejderin dişlerini toprağa dikmesini de şart koşar. Jason bu koşulları kabul eder ve tüm şartları yerine getirir. Ne var ki kral Aietes, altın postu vermeye razı olmaz. Argo gemisini yakmaya ve Argonaunt’ları öldürmeye kalkışır. Ama Jason’a aşık olan kralın kızı Medeia hızlı davranıp, Jason’la elele vererek altın postu Serpenten çalmayı başarır. Ve Argo gemisiyle yola çıkarlar. Medeia babasının kendilerine yetişememesi için korkunç bir plan yapmıştır; yanına aldığı küçük kardeşi Apsyrtos’u kesti ve parçalarını yol boyunca serperek uzaklaştılar. Arkalarından gelen Aietes’le adamları Apsyrtos’un parçalarını toplamakla vakit kaybettiler,bu yüzden Argonaunt’lara yetişemediler. Jason ve Argonaunt’lar, altın postu amcası Pelias’a vermek üzere İolkos’a dönerler. Babası Asion’un öldüğü haberini alan Jason, amcası Pelias’ın da tahtı geri vermeye hiç yanaşmadığını görür. Burada Medeia’nın tüyler ürpertici bir oyunu yer almaktadır. Pelias’ın kızlarıyla arkadaşlık kuran büyücü Medeia, ihtiyarlamakta olan babalarını gençleştirmenin çaresini kendilerine öğreteceğini söyler. Ve örnek olması bakımından yaşlı bir koçu alıp keser. Kestiği koçu büyülü otlarla kaynayan bir kazana atıp, körpe bir kuzu çıktığını gösterir. Pelias’ın kızları büyücü Medeia’ya inanarak babalarını öldürüp kazana atarlar. Pelias’ın dirilmediğini görünce çılgına dönerler ve yurtlarından sürülürler. Jason ve Medeia bu suçu işledikten sonra Pelias’ın oğlu tarafından İolkos’tan kovulurlar.
Kaynak: Yasemin ÖRS, Ankara Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri,Takımyıldızların Mitolojik Öyküleri
Fotoğraf: Napoli Ulusal Arkeoloji Müzesi

Kiron,Yaralı Şifacı

Her birimizin hayatında uzun zamandır ve belkide farkında olmaksızın taşıyor olduğumuz yaralarımız vardır. Astrolojide mitolojik ifadesinden de yola çıkarak anlaşılacak olduğu gibi Kiron; şifa bulmayı bekleyen ve ancak kişinin şifa bekleyen bu yarası ile yüzleşerek ve onun şifa bulmasını sağlayacak dönüşümü kendinde gerçekleştirerek iyileştireceği bir yarayı temsil etmektedir.

 

dc98c384d814e820bee2de4397a5cdda (1)
Balık burcunda Güneş ile Kiron kavuşumu yaşadığımız şu günler, önce yaralarımızı kabul etmek ile onları dönüştürebilecek olacağımızı işaret etmekte.
Chiron (Kiron) öyküsü klasik Yunan mitolojisinden tasvir edilmiştir. Yarı insan-yarı at olan yaratıkların genel adı Centaur (Kentaur)dur. Bir centaur olarak doğan Kiron’un at şeklinde bir alt bedeni ve bacakları, insan gövdesi şeklinde üst bedeni ve kolları vardır.
Kiron, Kronos (Satürn) ile (peri)Philyra’nın oğludur. Kronos, Philyra ile, eşi Rhea’dan olan oğlu Zeus’u ararken karşılaşır. Philyra, Kronos’tan saklamak için kendini ay’ın karanlık yüzüne çevirir. Ancak Philyra’nın kendisini tanınmaması için bir at’a dönüşen Kronos, Philyra’yı böylelikle kandırır ve bu birliktelikten bir oğulları olur. Bacakları ve bedeniyle bir at, gövde ve kollarıyla da bir insan şeklinde doğan Kiron’u gören Philyra dehşete düşer ve tanrılara onu bir ıhlamur ağacına çevirmeleri için yalvarır. Kiron terk edilmiştir ancak bir çoban tarafından bulunur ve Apollo’ya teslim edilir. Artık onun babası Apollo’dur ve kurtulmuştur ancak köklerinden kopmuştur, yaralıdır, annesi tarafından reddedilmiştir. Apollo ise Güneş Tanrısı olarak Kiron’un hem babası hem de öğretmeni olmuştur. Artemis’in kardeşi olan Apollo, müzik, kutsallık, şiir ve şifa tanrısıdır, erkekleri günahlarından arındırır, vahşi hayvanlardan ve hastalıklardan korur. Kiron onunla birlikte bilge bir erkek, bir öğretmen, bir şifacı ve müzisyen olmayı öğrenir.
Bir gün öğrencilerinden biri olan Hercules ile birlikte bir av gezisindeyken, Hercules yanlışlıkla ancak ölümcül biçimde zehirli oku Kiron’un at bacağına atar. Aldığı yarayı iyileştirmeye çaba harcayan Kiron bir türlü yarasını iyileştirmeyi beceremez. Acılar içindedir ölmek ister ama tanrısal gücünden dolayı ölümü beklemekte onun için çare değildir çünkü o bir ölümsüzdür.
Bu olaylar esnasında , tanrılardan ateşi çalıp dünyaya getiren ve bu sayede insanoğlunun ısınabilmesi ve aydınlanabilmesini sağlayan Promete, Olimpos’ta, tanrılar kralı Zeus tarafından sonsuza dek bir kayaya zincirlenme cezasına çarptırılmıştır. Zeus’un görevlendirdiği bir akbaba, her gün Promete’nin ciğerlerini yemekte, , Promete büyük acılar yaşamaktadır. Zeus Promete’yi ancak bir ölümsüzün onun yerini alması karşılığında serbest bırakacağını söyler. Bunu duyan Kiron kendi ölümsüzlüğünden vazgeçerek Promete’yi kurtarır ve artık bir ölümlü olmuştur.
Eski Yunan’da eczacılığın kurucusu olarak gene mitolojik bir kişi olan Kiron kabul edilir.
Dilâra Başar Efeoğlu

%d blogcu bunu beğendi: